27 Eylül 2013 Cuma

Her gün Cuma olsa ya.

Dünyayı bir günde durdurmak isteseydim mutlaka bir cuma gününde durdururdum.Cuma sabahları her ne kadar okul,iş,yapılacak çok şey olsa da cumayı cumartesiye bağlayan her saniye o kadar mutluluk düzeyi artıyor insanların.Cuma okul çıkışı yapacak çok şey var.Gezmek,uyumak,spora gitmek.Cuma her program için en uygun zaman dilimi.
Ryan Gosling bile seviyor cumalarını.
Bu hafta genel olarak yorucu,bunaltıcı ve ikizler burcu gibi davranan havayla yorucuydu.Haftanın en iyi olayı How I Met Your Mother'ın yeni ve son sezonunun başlaması oldu.Bitmesin diye izlememeyi bile düşündüm ama dayanamayıp kavuştum dizime.Kendime yeni bir komedi dizisi aramaya başlamam şart oldu.

Bu arada Çalıkuşu dizisi acayip şekilde ilgimi çekti.Burak Özçivit ve Fahriye Evcen çok başarılı bir iş çıkarıyor.Güneşi Beklerken'e de tam gaz devam.Kitap okumaya vakit ayırmak en önemli görevim olduğu için okuduğum kitapları paylaşmaya devam edeceğim.
Biraz gülmek ve cumanın tadını çıkarmak için bu haftaki favori fotoğraflarımı da paylaşmak istiyorum.

 
Bir ortama girildiğinde herkesin elinde telefonlar artıkça 
insanlar arası iletişim kopuyor.Bunu fark eden bir mekan çok mantıklı bir öneride bulunmuş.


Blur dinlemek herkese iyi gelir.Dinlemiyorsanız hemen dinleyin.Pişman olmazsınız.Mutlu hafta sonları.





19 Eylül 2013 Perşembe

Havadan Sudan

Okulların açılması,dengesiz mevsim şartlarına ayak uydurmanın zor olduğu bu günlerde blogumu boşladığımı fark ettim.Sonra düşündüm ne yazsam,neler oluyor acaba bugünlerde diye düşünürken sonunda yazacaklarımı kafamda toplamayı başardım.
Eylül ayına hızlı girişimizle beraber moda dünyası da defileler ve yeni sezonla hızını alamayanlardan oldu.New York'da gerçekleşen defilelerin hepsi birbirinden güzel ve tasarım harikasıydı.Moda hakkındaki düşüncelerim profosyenel olmadığı için bu işi bilenleri  okumak daha mantıklı olur.Bu yüzden defilelerin detayları Elle Türkiye ve Vogue dergilerinin internet sayfalarında bulunuyor,siz en iyisi mi oradan okuyun.Düşüncelerinizi benimle paylaşırsınız.


Sonbahar oldu mu şehirde hayat kaldığı yerden devam ediyor.Babylon yeni sezonunu 17 Eylül itibaren açtı.Bu sene ülkeye gelmeyen ünlü kalmadı.20 Eylülde Lana Del Rey İstanbul'a geliyor.Sahne performansı pek iyi değil deniyor,ben konsere gitmiyorum.Umarım gidenler iyi vakit geçirir.Gelelim vizyonda ne var ne yok.Grown Ups 2,Adam Sandler sevenlerin ilgisini çekecek bir film.İlk filminde kadrosuyla gözüme girmişti.We're The Millers yine fragmanıyla hoşuma gitti.
Eylül ayında bu tür gelişmeler olurken ben neler yapıyorum.Ay başında pilatese başlayarak tam bir work hard,play hard  kafası yaşıyorum.Bunun yanı sıra tenis oynamaya tam gaz devam ediyorum.Bir ara uzunca bir pilates ve tenis yazısı da yazmayı planlıyorum.'Tanrı'nın Unutulan Çocukları' adlı yeni favori kitabımı henüz bitirmesem de beni derinden etkilemeyi başardı.Ay sonuna yaklaşırken okulların açılmasından daha 4 gün geçmesine rağmen ben sanki aylardır okula gidiyormuşum gibi hissediyorum.Yeni olaylar,etkinlikler ve yeni önerilerle en yakın zamanda yeni bir yazı yazıncaya kadar görüşürüz.Bu sırada size önerim bol bol Glastonbury Festival'indeki müzik gruplarını dinlemeniz olacak.Eğlenceye vakit ayırmaya devam.



12 Eylül 2013 Perşembe

Şehirde Hayatta Kalma Rehberi

İstanbul,dünyanın en güzel şehirleri arasında sayılabilecek ender şehirlerden biri. Alışveriş,yemek,tarih..ne ararsak bulabileceğimiz bir şehirdeyiz.Vapura binip Heybeli, Büyükada, Kınalı Ada'ya varmak üzere olduğunda insan şehir hayatında ne kadar yorulduğunu anlıyor.Huzur bulmak için çok uzaklara gitmeye gerek yok.45 dakika sonunda insan İstanbul'dan uzaklaşıp,kafasını dinlemeye başlıyor.Eskiden favori adam Büyükada olsa da son senelerde Arap turistlerin istilasına uğramasıyla gözümden düştü.Bu sene Heybeliada da mutluluğu buldum.

 
Her mevsim şartında vapurda dışarıda oturmayı tercih eden biri olarak yol boyunca bol bol denizin keyfini çıkarıp,fotoğraf çektim.Adaya varınca,her anını fotoğraflayan biri olarak fotoğraf makinem hiç elimden düşmedi.Sabah saatlerinde gitmeyi tercih ettiğim için rüzgar sert etmesine karşın eylül aynının ilk rüzgarları tarafından üşümeyi özlediğimi fark ettim.Adayı dolaşırken merdivenlerin diren merdiven,olayından sonra boyandığı gözüme çarptı.
Ada turuma devam ederken gördüğüm bütün kediler bana poz vererek,Ada'nın insanları kadar hayvanlarının da sevgi dolu olduğunu gördüm.Aileden gelen tarihi eser sevgisi sağolsun gördüğüm her köşkün fotoğrafını çektim.Önlerinden geçerken içinde nelerin yaşanmış olduğunu düşünmeden edemedim.





Huzur dolu,mutluluk depolanan bir günün sonu ayrılıkla bitiyor maalesef.İnsanın eve gidesi gelmese de vapura binip arkasına baktığında İstanbul'un kalabalık hayatına gitmek yerinde adada yaşamanın isteğini duymamak elde değil.Olsun yine geliriz,bekle beni sen Heybeli.

10 Eylül 2013 Salı

Bak sinirleniyorum.

Sakin olacağım deyip deyip duruyorum kendime.Bu ülkede sakin olmak,olaylara tepkisiz kalmak çok zor bir şey gerçekten.Her geçen gün sizi sinirlendirecek bir konu mutlaka gündemde oluyor.Benim tepemi bu sefer eğitim sistemi arttırdı.Devamsızlık 20 günden 10 güne indirildi,geçme notu 45'den 50'ye yükseltildi.Gerçekten insanın aklı almıyor.Bu tür yeni kararlar alınmaya devam ettikçe gençler okullardan soğuyor.Bir ülkede yaşayan gençlerin "Keşke Amerika'da okusak,orada her şey daha güzel."demesi bence utanılması gereken bir konu.Filmlerde,dizilerde lise hayatı herkesin yaşamak istediği gibi olabilir ama gerçekte uzaktan yakından alakası yok.Hepimiz sınavlara girerken bilgileri ezberlemeye çalışıyoruz.Sınav bitince aynı sınavı bir hafta sonra yapsak kimsenin aklına gelmez.Çünkü bilgileri ezberlemek bize bir yarar sağlamaz önemli olan öğrenmek.Liselerde öğretilen müfredatın gerçek hayatla uzaktan yakından alakası yok.Hepimiz mutlaka derste "Hocam bu bilgi nerede işimize yarayacak?"diye sormuşuzdur,sormaya da devam ediyoruz.Böyle giderse akli dengesi yerinde olan genç bireyler yerine robot yetiştirmek daha kolaya geliyor galiba.Eğitim sistemi böyle olmaya devam ederse gençler okullardan iyice nefret edecek.Azıcık empati kurun demek isterdim ama bu o kadar zor ki.

8 Eylül 2013 Pazar

Rock'n Coke Baby!

Yazı bitirip sonbahara girdiğimizde insan ister istemez iş,okul bunları düşündükçe geriliyor.Fakat 3 günlüğüne de olsa kafaları dağıtmanın en güzel yolu nedir diye sorarsanız cevabım basit "Rock'n Coke!"Bu sene ilk kez 7 Eylül'de sahne alan İngiliz grup Arctic Monkeys için bende biletimi satışa çıktığı gün aldım.Günlerin çabuk geçmesini beklerken nihayet 7 Eylül geldi.Rock'n Coke Türkiye'nin en büyük açık hava gençlik festivali olması dışında birçok ünlü grubu bir araya getirebilen bir festival olma özelliğini taşıyor.7 Eylül'de ana sahnenin açılış grubu Büyük Ev Ablukada'ydı.Büyük Ev Ablukada'nın solisti Yalan Dünya dizisinden tanıdığımız Orçun karakteri yani Bartu Küçükçağlayan.Sahnede sempatik tavırları ve performansıyla insanları etkilemesini çok iyi biliyor.


 Büyük Ev Ablukada ana sahneyi bıraktıktan sonra yerini 16.00'da başlayan Manga'ya bırakıyor.Rock'n Coke'da aynı anda birden fazla konser olmasına rağmen ben Manga'yı dinlemeyi tercih ediyorum.Manga küçüklüğümden beri şarkılarını beğenerek dinlediğim ender Türk gruplarından.Sahnede Ferman Akgül sempatik tavırlarıyla dikkat çekerken bütün şarkılara herkes eşlik ediyor.Özellikle yabancı şarkıda eller hep havada,herkesin keyfi yerinde.
Eğlenceli bir Manga konserini daha bitirdikten sonra ana sahnede hazırlıklar bu sefer İngiliz asıllı grup Editors için yapılıyor.Benim için Editors'un yeri diğerlerinden daha farklı.Tom şarkıyı söylemeye başladığı anda kendimi başka dünyalarda buluyorum.Editors'un sahne performansı o kadar mükemmel ki.Daha önce nasıl bir gösteri yaparlar diye Glastobury Festivalini izlemiştim.Hayran olmamak elde değil.Dinlemeyen varsa dinlesin mutlaka ama çok sevmesin.Tom'u en çok ben seviyorum.

Editors'tan sonra ana sahnenin sıradaki ismi Duman'dı.Duman grubuyla yaz tatilinde tesadüf eseri tanışmıştım.Tam bir ay sonra sahnede de canlı izlemek her zaman ki gibi insanı iyi hissettiriyor.Duman sahneye çıktığı andan itibaren konser alanından duyulan tek ses "Her yer Taksim Her yer Direniş"oldu.Bunun üzerine Eyvallah diyerek konsere başladı Duman ekibi.Rock'n Coke'da eskimeyen isimlerden biri olması dışında herkes bütün şarkılara eşlik etti.Hava kararmaya ve konserin sonuna gelindiğinde herkes halinden memnun görünüyordu.



 
Saatler 20.45 olduğunda herkesin aklından geçen tek bir isim vardı Hurts! Hurts grubuyla tesadüf eseri tanışmış ve şarkılarını çok beğenerek dinlemeye başlamıştım.Şarkılarını gözlerim önünde söyleyince resmen bir kez daha hayran oldum.Theo sahnede olabildiğinde mükemmel tavırlar sergileyerek kendini bana ve bütün herkese aşık etti.Sahne performansı konusundaki başarılarıyla ve hayranlarına şarkılara eşlik ettirken Theo da çok eğleniyor gibiydi.Ne demişler "It's such a wonderfull life."
Ve sırada sahnede aylardır beklediğim benim için en özel grup olan Arctic Monkeys vardı.Hayatımda hiç bu kadar kalbimin hızlı attığına şahit olmamıştım.Resmen en sevdiğim grup karşımdaydı.Dünyada bu hissi anlatacak bir kelime bulamıyorum.Alex'in sahneye girdiği an mutluluğun nirvanasına ulaştım.Do Wanna I Know dediği an bütün herkes çığlıklar içinde eşlik etti.Arctic Monkeys seven insanları normalde kıskanıp sadece ben seviyim diye düşünsem de o kadar insanın beraber tek düşündüğümüzün Alex olduğu gerçeği çok güzel bir histi.Saat 23.50 olduğunda sahneyi terk ettiler fakat yoğun ilgi ve çığlıklara dayanamayıp geri geldiler.Hayatımın en güzel gününü yaşadım.Düşünmekten uyuyamayıp sürekli konser videolarını izliyorum.Senelerce bu konuyu konuşurum artık.

6 Eylül 2013 Cuma

Güzeller İçinden Bir Dizi Seçtim

Yaz kış boş durunca vazgeçemediğim vakit geçirme unsurlarından biri de dizi ve film izlemek.Bu yaz yeni olarak İntikam dizisinin orjinal versiyonu olan 'Revenge' ile başladım.Türk karakterlere gözüm açılınca başta bir Şahika Hanım aradım.Revenge dizisini bir solukta bitirdim.İntikamda Mert Fırat ve Nejat İşler'i çok severek izleyen biri olarak konuya alışkın olmamında bir etkisi oldu tabi.Ama Revenge öyle heyecanlı bir sezon finalinde bıraktı ki hemen başlasın istiyorum.
Öteki yaz dizilerimden biri de Game Of Thrones oldu.Kışın üşenmeyip başlasaymışım keşke.İnsanı hayranlıkla kendine bağlıyor.Çekimleri çok zor ve maliyetli gerçekleştiği için bu kadar beklemek insanı üzüyor tabi.Sabrediyorum çünkü 'Winter is coming' beklemeye devam.
Türk dizisi izlemeyi Avrupa Yakası bittiğinden beri beni etkileyen bir dizi olmadığı için izlemiyordum.Fakat bu yaz başlayan 'Güneşi Beklerken'bütün tabularımı yıktı.Başta yine mi ergen dizisi çektiniz diye fragmanında ilgimi çekmişti.Fakat şimdi her hafta diziyi öylesine heyecan ve sevgiyle izliyorum ki.Tam bir Team Kerem oldum.Oyuncular ve senaryosu beni derinden etkilemeyi başardı.Diğer Türk ergen dizilerinden çıkıp bambaşka bir boyutta oldu.Kendi Tumblrımda da gördüğüm kadarıyla seven kitle baya fazla.Instagramdaki hesaplarında altına yazılan 'Kerem abi beni nolurrrr takip etmelere,of çok yakışıklısın.'gibi yazılara çok gülsem de izlemeye tam gazla devam ediyorum.Böyle devam etmeden bozarsa Kerem'den ben hoşlanacağım gibi.Yeni bölümleri bekliyoruz.
Bunlar dışında How I Met Your Mother dizisini büyük bir sevgiyle izleyen biri olarak yeni sezonu halatla çekiyorum desem yeridir.Ted artık tanışsa da bizde muradımıza ersek artık.İzlemediyseniz You Tube'dan yeni sezonun tanıtımını izleyin.Fazlasıyla komik.

Neler Okudum Neler

Kitap okumayı hayattaki bir çok seven biri olarak yaz tatillerin benim üzerimdeki etkisi okumak,çok okumak ve daha da çok okumak.Bu yaz okuduğum kitaplar beni fazlasıyla etkiledi.Okudukça okuyasım,bunları yazdıkça yazasım geldi.Yaz başında beni en derinden etkileyen kitap John Green'in yazmış olduğu 'Aynı Yıldızın Altında'kitabıydı.Plajda okurum diye almıştım kitabı bitirdiğimde kendimi hüngür hüngür ağlarken buldum.Kitap 16 yaşındaki bir kızın kanserle ilgili umutsuzluğunu,ta ki hayatını anlamlı kılacak biri olup aşık olmasına kadar.Kitabı herkese tavsiye ederim.Okurken sıkılmadan,ders ala ala okudum ben.
En çok etkilendiğim diğer bir kitap ise 'Kızım Amy'.Amy Winehouse yaşarken son derece severdim.Ve hala daha öldüğüne inanmak istemiyorum..Babasının Amy hakkındaki anıları,yaşadıkları okurken insanı o kadar etkiliyor ki sanırsanız siz ölüyorsunuz.Bu kitap Amy'yi seven bir insanın okuması gereken bir kitap fakat gözyaşları için mendilleri hazırlamayı unutmayın.

Bu ara yeni takıntım Ahmet Ümit ve kitapları.Okurken o kadar kapılıyorum ki kitabı bitirmeden uyuyamıyorum.En beğendiklerim 'Agatha'nın Anahtarı','İnsan Ruhunun Haritası' ve 'Şeytan Ayrıntıda Gizlidir'.


 Bu ara favorilerim bunlar.Okudukça daha fazlasını paylaşacağım.Beklemede kalın.

Yazı Geride Bırakırken Elde Kalanlar

Her ne kadar sonbaharı bütün mevsimlerin en güzeli olarak ayrı bir yerde tutsam da bu yaz geçirebileceğim en güzel yaz aylarını geçirdim.Haziran ayını pek yazdan sayamıyorum bu sene çünkü hepimiz günlerce Taksim için direndik.Ve hala dillerden düşmeyen tek söz "Her yer Taksim,Her yer Direniş!"Haziran ayının son aylarında bütün senenin stresini artmak için Yunan Adalarına gittim.Ve görüp görebileceğiniz en güzel adalar olmasının yanı sıra huzur,eğlence tahmin etmeyeceğiniz kadar fazlaydı.



İlk olarak rotamız Rodos Adasıydı,gemiyle seyahat ettiğimiz için bütün gece yol alıp sabah camdan bakınca ilk manzaranın Rodos Kalesi olması insanı o kadar sevindiriyor ki.Karaya ayak bastığımız zaman katıldığımız turlarla önce Rodos'un meşhur geyiklerinin ve kalesinin çevresinde uzun bir rehber konuşmasının ardından Kelebekler Vadisine vardık.Burasının Türkiye'dekinden pek bir farkı yok aslında.Efsaneye göre burada ne kadar fazla kelebek görürsek o kadar mutlu oluyormuş insan.Ben yaklaşık 300 kadarına rastladım.Bakalım beni neler bekliyor.Kelebekler vadisinden sonra kendimizi Rodos'un soğuk sularına bıraktık.O kadar güzel ve temiz bir denizi var ki insan tuzsuz ve berrak sulardan hiç çıkmak istemiyor.Deniz sefamızdan sonra Rodos'un ana şehir meydanına indik Nereye baksanız tarih kokan bir adaymış meğerse.Rodos'un en ünlü yanlarından biri Sövalyeleri.Hediyelik eşya dükkanlarında bol miktarda kılıç ve şövalyeli kar küresine rastlamak mümkün.Rodostaki tarih kokan günün sonunda Yunanların meşhur frappuccinonusunu içmeden gemiye gitmedik.

İkinci günümüzdeki rotamız eğlence ve gece hayatının meşhur adresi Mikanos(Mykonos Island)'dı.Burada hayat geceleri başladığı için herkes sabahlara kadar dans edip öğleden sonra uyanıyor.Biz akşama kadar adanın meşhur beach clubu olan Paradise Beach'teydik.Aslında herkesin övdüğü kadar güzel bir değildi fakat saat 4 sularında başlayan beach partylerinde herkes denizden çıkıp kendini dans etmeye veriyor.Yunan topraklarında insan Hande Yener,Serdar Ortaç duyunca gerçekten garip bir duyguya kapılıyor.Burada da mı rahat yok gibi bir moda giriyor insan.Beachten gemiye dönüp hazırlandıktan sonra adanın meşhur gece hayatını gezmek için şehir merkezine iniyoruz.Başlarda etraf pek boş olmasına rağmen ilerleyen saatlerde barlardan sesler sonuna kadar açılıyor.Fakat barlar o kadar küçük ki insan daracık alanda dans etmek zorunda kalıyor.Gecemizi sonlandırıp ilerleyen saatlerde gemiye dönüyoruz.Sabah uyanınca karşımızdaki manzara meşhur Santorini olunca insan ister istemez heyecana kapılıyor.Satntorini'yi gezmek aslında tam anlamıyla işkence.Volkanik bir ada olması nedeniyle yerleşimi o kadar uzak noktalarda olunca otobüste insan yaşlanıyor gibi hissediyor.Adanın en tepe noktasına gelince manzara insanı alıp başka diyarlara götürüyor.Kesinlikle değdiğine inanıyoruz.

Santorini'ye geldiniz güneşin batışını izlemeden gitmeden eve dönmeyin hata edersiniz diyorlar bizde bekliyoruz.O sırada etraftaki hediyelik eşya dükkanlarına,alışveriş noktalarını geziyoruz.Ve beklenen saat geldiğinde gerçekten insan büyülenmeden edemiyor.Böyle bir manzarayı insan sevgilisi veya kocasıyla izleyip etkilenir aslında ama gören her insan büyük bir keyifle izliyor.Bizde izledikten sonra rotamızı gemimize çeviriyoruz.Rüya gibi bir tatilden sonra insan dönmek istemiyor.Çeşme aktarmalı döndüğümüz için uçağımızı beklerken vaktimizi Alaçatı'da geçirmeye karar veriyoruz.Alaçatı'yı sevmek ona olan sevgimiz bambaşka.En az Santorini kadar güzel bir yer Alaçatı.Denizden çıkıp dolaşmak için,Alaçatı'yı sevmek için o kadar mekanlar var ki.İnsan tatili sevince bırakası gelmiyor,bitmese diyor ama hep dönmek zorundayız maalesef.Benim tatilimin ilk ayı böyle geçti işte.Rüyalar gibiydi dönüp bakınca hala özlüyorum.